top of page
Yazarın fotoğrafıSümeyye Sena Güzel

Psikiyatrik Hastalıklarda Damgalama

Merhaba, Üsküdar üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisinde Cumhur Avcil, Hüseyin Bulut, Gökben Hızlı Sayar hocalarımızın ele aldıkları Psikiyatrik Hastalıklar ve Damgalama yazılarından ve hemşirelik kitapları ve konuyla ilgili yazılardan faydalanarak konuyu ele almaya çalışacağım.

Psikiyatrik hastalıklarda damgalama sadece ruhsal bozukluğu olan kişiyi değil aynı zamanda kişinin ailesi ve arkadaşlarını etkilemektedir. Damgalama kişinin ve ailesinin tedaviye uyumunu zorlaştırır, toplumdan dışlanırlar izole bir yaşama itilirler ve yaşam kaliteleri etkilenir. Damga kelimesi işaret, iz, nişan, yazı anlamlarına gelmektedir. Kelime sosyal anlamda normal dışılığı anlatır yani ortada bir farklılık vardır ve bu farklılık ayrı tutulmayı ve suçlayıcı bir tutumla yaklaşımı doğurur toplum tarafından. Damgalanan kişiye gerçeğe dayanmaksızın olumsuz utanç verici bir özellik yüklenmektedir. Yani kişinin temel insan hakkı ihlal edilir. 'Kanser, tüberküloz, lepra, sifilis, epilepsi ve AIDS’in yanında ruhsal bozukluklar da damgalama yaratan hastalıklardan olmuştur. Ancak psikiyatrik hastalıklarda damga diğer hastalık gruplarından farklı olarak, ruhsal bozuklukların tümünü kapsamaktadır'( A. Üçok, “Şizofreni hastası neden damgalanır?’’, Klinik Psikiyatri Dergisi, 2003, 3-8).

Damgalamanın 4 temel nedeni vardır;

Stereotipiler: Toplumların ortak görüsünü temsil eder. Psikiyatrik hasta tehlikelidir ne yapacağı belli olmaz gibi.

Önyargılar: Stereotipileri destekler bunun sonucunda öfke ve korku oluşur.

Ayrımcılık: Duygularımızın sonucu olarak bir davranışsal tepki veririz. Ruhsal hastalıklara genelde ayrımcılık ve dışlayıcı davranışlar uygulanır.

Tutum: Yaşanan olaylara karşı kişinin dünya görüşüne göre geliştirdiği bakış açısının olumlu veya olumsuz yansımalarına tutum diyoruz. Psikiyatri hastalarına yönelik genelde olumsuz tutumlar vardır.

Araştırmalara göre, toplumda ruhsal hastalıklara yönelik yaygın olumsuz inanışlar ve düşünceler şu şekilde sıralanmaktadır: 

 – Ruhsal hastalıklar gerçek birer hastalık değildir,

 – Ruhsal bozukluğu olan birey kurumlarda kilitli tutulmalıdır,

 – Ruhsal bozukluğu olan birey asla normal yaşamına dönemez,

 – Ruhsal bozukluğu olan birey  tehlikelidir,

 – Ruhsal bozukluğu olan birey ve gençler acı çekmezler,

 – İyileşen ruhsal bozukluğu olanlar gerçekten önemli veya sorumlu pozisyonlara uygun olamamaları nedeniyle düşük iş seviyelerinde çalışabilir,

 – Ruhsal bozukluğu olan kişiler kendi hataları nedeniyle hastalanırlar.

Ne kadar üzücü değil mi bu damgalamalar yüzünden insanlar ruhsal anlamda kendini iyi hissetmediklerinde bir poliklinik muayenesine bile gidemiyorlar toplum bu derece ağır yargılıyor insanları. Herkesin çevresinde bildiği veya bilmediği şekilde baş edemediği şeyleri olan insanlar var ve bazıları antidepresan kullanıyor bu sebeple ama bakıyorsunuz toplum o kişi antidepresan alıyor diye, kişinin hayatında aldığı kararları sağlıklı bulmuyor bile yani nasıl bu derece ön yargılar mevcut anlamak zor. Ruhsal hastalığı olan tanılı insanlarla insanlar aynı ortamda bile çalışmak istemiyor böyle olunca kişi tedaviye uyumlu olsa bile yaşantısındaki sosyal destek eksikleri nedeniyle tam bir iyilik haline ulaşamıyor. Toplumumuz şunun farkında değil maalesef her insan bir gün yaşadıkları ile baş edemeyebilir. Ve kendini bambaşka bir zihniyette bulabilir eskisi gibi hissedemeyebilir olaylara aynı tepkileri veremeyebilir. Psikiyatriye ihtiyaç her zaman vardır. Sağlık tam bir iyilik halidir yani kişinin vücuden, ruhen ve sosyal anlamda kendini iyi hissetmesi halidir. Ülkemizde konu ile ilgili detaylı birçok çalışma mevcuttur. Buraya tıklayarak araştırma sonuçlarını daha detaylı inceleyebilirsiniz. Tıkladığınız makalede yazan bir paragrafı size aktarmak istedim medyanın etkisini yazmış;

'Ruhsal bozukluğu olan insanlara ilişkin damgalamada medyanın da etkisi bulunmaktadır. Haberler, şiddet suçları işleyen bireylerde bunun nedeninin bir ruhsal hastalık olduğunu vurgular, televizyon haberleri sansasyonel suçları işleyen insanları ruhsal hastalığa sahip olan insanlar olarak tanıtır; komedyenler, ruhsal bozukluğu olan bireylerin yetersizliklerini mizah kaynaklarında kullanırlar; muhabirler damgalayıcı görüntüleri haberlerine dikkat çekmek için kullanırlar.' Anlaşılıyor ki bu kadar olumsuz verilen medyatik çağrışımlar da bu olayın tuzu biberi oluyor. Damgalama karşıtı girişimlerin yapılması gerekmektedir. Bunun için öncelikle zihniyetlere etki etmek gerekmektedir. Toplumda yer alan önyargı, inanç ve yanlış bilgilerin değişmesi için toplum eğitimleri planlanmalıdır. Hastalar ile toplum arası bariyerler kalkmalı ve temasın artması gerekmektedir bir şeylerin kanıksanması için maruz kalmak gereklidir.

Damgalama ile mücadelede toplum da liderlik vasfı olan mesleklere yönelmek önemlidir Örneğin; sağlık çalışanları, polis, din adamları, muhtarlar, gazeteciler, öğretmenler gibi.. Böylelikle kitlelere ulaşmak daha kolay olabilecektir. Ruhsal hastalıkların anlatıldığı film ve video gösterimlerinin çekilmesinde teşvik olmalıdır ve insanların olumlu yönde bakış açıları geliştirmeleri sağlanmalıdır. Bir önemli nokta ise kendi kendini damgalama yani psikiyatrik hastanın algıladığı ayrımcılık ve olumsuz duyguyu azaltma da yer almalıdır. Yani kişi zaten kendini izole edip dışlanmış hissetmesin insanlarla temas halinde olsun ki toplum bunu daha çok bu durumu fark edebilsin. Ruhsal hastalık damgasının azaltılması uzun sürecek bir süreçtir ama her zaman çabalamaya devam neden olmasın kelebek etkisi (Kelebek etkisi, bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesine verilen addır.) hikayesini unutmayalım..

Sağlıkla kalın..



499 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yıllar ve Yollar

Comments


bottom of page